Sevim Nadir

21 Eki 20192 dk.

Bütüncül Psikoterapi

En son güncellendiği tarih: 18 Kas 2019

Psikoterapi Tarihi ve Bütüncül Psikoterapi

Özet

Bu çalışmanın amacı insanlık tarihi boyunca insanların psişik sorunları veya psişik sorunları saklayan organik görünümlü hadiselere yaklaşım tarzının sürecini incelemek, bununla ilgili değerlendirmeleri ortaya koymaktır. Bu çalışmamızda insanlık tarihi kadar eski olan insanın ruhsal problemlerine çözüm bulma çabalarının geldiği noktada bilimsel verilerle incelenen bir psikoterapi tarihi ve son noktada bütüncül psikoterapilerin oluşmasına yol açan süreç incelenmiştir.

Modern anlamda, yazılı ve kayıtlı olarak incelenebilen, değerlendirilebilen, eleştirilebilen bir veri olarak psikoterapi tarihini başlatmak gerekirse; bunu Sigmund Freud'la başlatmak doğru olacaktır. Freud'un insanın ruhsal yapısını nörobiyolojik bir kaynakla başlayan araştırma gayreti daha sonra ruhsal aygıtı sanal zihinsel bir tasarı olarak tanımlaması sonucuna ulaşmıştır. Süreç içerisinde kanıta dayalı tıbbın ve bilimsel paradigmanın zamanın ruhuna uygun bir şekilde üniversitelerde yer almasıyla beraber psikoterapiler farklı iki kulvarda yol almıştır. Bunlardan birincisi Freud'un geliştirmiş olduğu Klasik Psikanalizdir. Psikanalitik gelişim hattına baktığımızda; bağımsız, kendi enstitülerinde kendi literatürünü oluşturarak, vaka sunumlarıyla gelişen ve tartışmalarla zenginleşen bir psikanalitik kültür inşa edilmiştir. Diğer tarafta ise; kanıta dayalı tıbbın getirmiş olduğu gözlenebilen, denenebilen, sınanabilen, ölçülebilen ve değerlendirilebilen bir alan olarak davranışçılıkla başlayan psikoterapi yaklaşımı söz konusudur.

Davranışçılıkla başlayan bu psikoterapi yaklaşımı, süreç içerisinde istatistiki yöntemlerin gelişmesi, insan zihninin temel kaynağı olan beyinde olan bitenlerin daha objektif değerlendirilebilecek araç ve gereçlerin gelişmesiyle beraber, bilişsel bir paradigmaya evrilmiştir. Sonuçta üniversiteler davranışçılıktan bilişselciliğe atlayarak süreç içerisinde davranışçı-bilişsel yöntemlerin birleşik hale geldiği bir sisteme doğru dönüşmüştür. Bilişsel-davranışçı süreç bu şekilde devam ederken psikanalitik literatür kendi içerisinde değişim ve dönüşüme uğramış; tek kişilik psikoterapilerden iki kişilik psikoterapilere ulaşmıştır. Oradan da nörobiyolojinin sağ beyin kaynaklarına doğru bir açılım sergilemiştir. İnsan beyninde olan biteni (her iki ekol için de) kanıta dayalı bir literatür haline getirilebilmesi amaç haline gelmiştir. Bugün gelinen noktada ister birinci kaynaktan ister ikinci kaynaktan olsun tüm kuramların entegre edildiği tek kişilik terapilerin iki kişilik terapilere, iki kişilik terapilerden sistem terapilerine, sistem terapilerinin aşkınlık ihtiyacı içinde ele alınmış olduğu kaos teorilerine kadar uzanan öznelliğin ve bağlamın temel aracı olduğu bir süreçteki evrimleşmiş bütüncül psikoterapilere doğru bir yaklaşım ortaya konmuştur.

Çalışmamızda bu sürecin tarihsel kaynaklarından, bilimsel paradigmanın başladığı döneme, oradan da güncel nörobiyolojik gelişmeler ve öznelliğin ve kaos teorisinin ulaştığı noktaya kadar geçen süreç anlatılmaktadır.

Çalışmanın Tamamı: Türkiye Bütüncül Psikoterapi Dergisi

#ButunculPsikoterapi

    4030
    0